İnsanın enerjisi 30 km’lik bir alanı kaplıyormuş.
Bu ne kadar büyük ve ağır bir yük.
Enerjisi bu kadar büyük insan, çevresini tanımaktan aciz.
− Babanızı tarif eder misiniz?
− Çok şekerdir.
− Hayır, baba için eş anlamlı bir sözcük
daha doğru olacak!
− Uzak...
− Ya anne?
− Hükmedici...
Aslında iyi olmuştu bir yönden babamın hasta olması, en
azından BABA dediğim ve anlam yüklediğimi düşündüğüm bu kelimeyi gerçek
şekliyle tanıma fırsatını elde ettim.
Baba neydi! Anne neydi! Kimdi?
Hayatımızın belki de yüzde doksanını paylaştığımız bu
insanları tanıma fırsatını ancak ya eksikliklerinde ya da hastalıklarında bulabiliyoruz.
Hikâyenin devamı ise çocuklarını tanımama yolunda ve bir de
bakıyorsunuz, yollar ayrılmış ve eşini bile tanımaz hale gelip “Ne oldu da biz
bu duruma düştük?” sorusunu sorarken buluyor insan kendini.
Ayrıldıktan seneler sonra eski eşim, çocuklarımın babası, “Biz
zaman içinde değiştik ve değişimi bile beraber yaşayamadık. Yollarımız ayrılıp rüzgâr
bizi bir o yana bir bu yana savurana ve tekrar geri getirene dek olanı biteni anlamadan,
yeni bir benliğe yoğrulduk” dedi.
Seneler içinde evlerimizde birikenleri, içimizde birikenleri
bile fark etmiyoruz. Benliklerimiz, belleklerimiz doluyor, üstüne ekliyoruz. Dur
durak bilmeden, NEFES almadan devam ediyoruz hayatımıza.
Oğlumun öğretmeni, “Rico çok tatlı bir çocuk, henüz tanıma
fırsatım olmadı, ben de o da yeni olduğumuz için, ama bir özelliği var ki beni çileden
çıkarıyor, bu yüzden, durmayı, susmayı bilmediği için onu neredeyse kırk beş
dakika içinde üç-dört kere sınıftan dışarı çıkarıyorum. Sadece bir an
sessizliği yaşasın diye” demişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder