− Sen bilirsin, fitre verilmesi lazım, birilerini bul.
− Anne, onun yerine bir çocuk ya da birkaç çocuk okutsak.
− Canım o ayrı o ayrı, şimdi şu zekât işini halledelim, ona
bakarız. Zaten o çok para ister, artı iş gücü lazım...
− Ya anne ne olur, öteki boşa gitmiş para ya da inanç
korkusu…
− Biz her zaman yaptık, ben Tanrı’yı severim ve bunu yapmak
lazım...
Neyi seversek onun derinine inmeye başlarız. Yaptığımızın
başka nasıl yapılacağını, neler olabileceğini, fiziksel, ruhsal, mekanik seçenekleri
düşünür ve deneyimlerle yeniden nasıl yorumlayabileceğimizi anlarız.
Oysaki veriler hayatımızı kolaylaştırır. Verilmiş şeylere
hiç derinlemesine bakmayız. Sevip sevmediğimizi bilmeden; utanç duymamak, korkmamak, sevilmek,
dışlanmamak ve bir şey yapmak adına uygularız.
Sürekli uygulama bizi yorsa da bir şeylerin farkına
varmamızı sağlar mı? Bakmayı bilmedikçe bizi hiçbir yere götürmez.
Yoga durağanlığı ve sessizliği deneyimlemektir. Durağanlığın içinde bilinçsiz olarak hareket
eden neromusküler sistemi, iskeleti, kalbin atışını, nefesin sesini duymaktır.
Duyuların ve duyguların bertaraf edilmesi; sessizliğin içindeki sesi duyan bir
kulaklık, ısınma hare
Bütün bunları fark ettirecek sabır, tahammül, teslimiyet
kesinlikle bir rutin içermez. Bütün acıların, üzüntülerin ve buruklukların
bilincini uyandırır. Gençlikteki umursamazlığı, beklentisizliği ve korkusuzluğu
tetikler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder