“Mümkün mertebe”, bildiğim ama pek de kullanmadığım bir ifadedir.
Bu hafta sonu aile dizilimi eğitiminin ilk gününde Mehmet Bey bu ifadeyi kullandı.
Mükemmeliyetin ne olduğu ne de olmadığı, ne uç noktanın ne de her şeyin cennet
olduğu veya cehennem olmadığı bir dünya görüşü bu.
Mükemeliyetçilik, bir yanılsamadır ve hepimiz bu
yanılsamanın içinde kendimizle bir oyun oynarız; bu, beğenilmenin,
beğenilmemenin, başarılı olmanın ve olmamanın, sevilmenin, sevilmemenin ilk
adımlarıdır. Nereye gittiğimizi bilir miyiz…
Balasana, diğer deyimle çocuk pozu da öyle. Hiçbir zorluğun
olmadığı, sevginin ve sıkışıklık hissinin ortaya çıktığı, dizlerin üstünde karnın
ve göğüs kafesinin baskı içinde kaldığı, alnın yere konulması ile burnun da yere
bastırılarak sanki nefes almayı önlediği, sarılmayı hissettiğimiz bir poz.
Ayrıca hepimizin yapabildiği bir poz. Ayrıcalık yok, oluş yok, sadece varoluş
ile başbaşalıktır.
Oysaki Balasana’da omurgamızı tavana doğru bir kubbe haline
getirip nefes alabilmenin sadece göğüs kafesinde olmadığını anladığımız,
omurgamızı uzattığımız ve genişlettiğimiz, nefes verirken ise ağırlığımızı
bütünüyle içe bıraktığımız, bedensel ve ruhsal olarak iyice içe döndürdüğümüz
andır.
Balasana nefes alış ve verişimizi düzenler, iç organlarımızı
yumuşatır, omuz, göğüs kafesi ve sırt bölümündeki gerginliği azaltır, bedendeki
deveranı rahatlatır. Mümkün mertebe bir yoga duruşudur.
Bütün bu güzelliklerin varoluşunu, hayatta da ancak elde
ettiğimiz büyük başarılar, adımızın önündeki unvanlar, yanımızda bulunan
kişinin dış güzelliği, toplum içinde davranış biçimi, topluma uygunluğu,
paranın çok oluşu ile değerlendiririz. Mümkün mertebe içindeki güzelliği
keşfetmeye zaman bile ayırmadan yaşarız.
Bugün her çıktığımızda merkeze geri dönüşün, işleri mümkün
mertebe yapışımızın ilk günü olsun, kendimizi yadsımadan, kendimizi görmenin
“DAYANILMAZ SIZISINI ve HAFİFLİĞİNİ” hissetmenin ilk ve sonbaharı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder